Manifestomuz

Anasayfa

Kurumsal

Manifestomuz

Manifestomuz

Şüphesiz Allah indindeki yegâne din İslam’dır.” (Âl-i İmrân 3/19)

“Hak, Rabbinden gelendir.” (el-Bakara 2/147)

İnsanlık asırlardır içinde bulunduğu hayatın anlamını kavramak ve karşı karşıya kaldığı meseleleri çözmek için muhtelif arayışlar içindedir. Bu arayışları peygamberlerin kılavuzluğunda çözmek istemeyenler tarafından her devirde çeşitli felsefî veya fikrî akımlar ortaya çıkarılmış, bazen bu akımlar gerçek hayatta uygulamaya da dökülmüştür. Bütün bu arayışlar bazen aşırı ve asla gerçekçilik ile bağdaşmayan bir ahlâk teorisi şeklinde tezahür etmiş, bazen sapkın bir maddeciliğe dönüşmüş, bazen de akla hayale sığmayacak zulümlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Oysa Allah Teâlâ rahmetiyle, insanlığın kendini gerçekleştirebileceği, dünya ve ahirette kurtuluşu sağlayacak hükümleri ve nizamı bizlere peygamberler silsilesi ulaştırmıştır. Bu silsilenin sonuncusu ve kamili de efendimiz Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)dir. O’nun tebliğ ettiği hususlar ve hayatında tatbik ettiği sünneti tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu bir kurtuluş yoludur.

Her çağda, her coğrafyada, her yaştan kim olursa olsun İslam’ın muhatabıdır. İnsanlık bugün İslam’a belki de diğer tüm asırlarda olduğundan çok daha fazla muhtaçtır. Bu sebeple dünyanın her tarafındaki her bir ferde İslam’ın ulaşması, doğru bir şekilde anlatılması gerekmektedir. Bu vazife de kendisine İslam nimeti lütfedilmiş kişilere aittir. İletişim ve ulaşım imkânlarının muazzam boyutlara ulaşması sebebiyle Müslümanlar yeryüzünün tamamından sorumludurlar. Bir Müslümanın yeryüzünün herhangi bir yerinde işlenen bir zulme kayıtsız kalması mümkün değildir. Bir Müslümanın cehalet karşısında susma hakkı yoktur. Yeryüzünde dağılan ailelerin, bozulan fıtratların, açlıktan ölen çocukların mesuliyeti her bir Müslümanın üzerindedir. Kendisine İslam ulaşmamış her fertten Müslümanlar sorumludur.

Hak, insandan insana değişmeyen gerçek; hikmet de bu gerçeği taşıyan, yerli yerine koyan sözdür. Müslüman hakkı taşıyan, hikmete sahip olması gereken kişidir. İmkânı olan her Müslümanın aynı zamanda bir hakikat ve hikmet elçisi olması gerekir. Sorumluluk duygusunu hisseden her Müslüman bu elçilik vazifesini kavramalı ve bunun gerektirdiği hayat tarzını benimsemelidir. Hikmet elçisi bir Müslüman bu vazifesinin gereği olarak hayatını yalnızca kendisi için yaşayamaz.

Hikmet elçileri, bu elçilik vazifelerinin gerektirdiği nezaket, zarafet ve nezaheti üzerinde taşıyanlardır.

Hikmet elçileri, vazifeleri için gerekli bilgi, beceri ve donanıma sahip olanlardır.

Hikmet elçileri, hakikati ve hikmeti anlayan, bunu güzel şekilde ifade eden kimselerdir.

Hkmet elçileri, İslam’ı istikamet üzere yaşayan, başkalarına da ulaştırma gayreti taşıyanlardır.

Hikmet elçileri, iyiliği tavsiye edip yayan ve kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışanlardır.

Hikmet elçileri, her lütfun Allah’tan olduğunu bilen ve kendi nefislerine pay ayırmayanlardır.

Bizler hikmet elçilerine vazifelerini hatırlatmak, bu uğurda gerekli donanımı almalarına yardımcı olmak, kemmiyet ve keyfiyetlerini arttırmak maksadı ile yola çıktık.

İnsanlara İslam’ı anlatan, ulaştıran ve bu sevdada olan herkese kapımız açıktır.

“Rabbimiz, kolaylaştır, zorlaştırma! Rabbimiz, işlerimizi hayırla tamamlamamızı lütfet!”